Son zamanlarda 3D kuralı üzerine çok düşünüyorum. İnsanlar yaşam standartlarına göre biraz daha ağır zamanlardan geçerken sağlam durabilmek için bir şeylere tutunurlar. Bu bazen dış kaynaklar olur yani dost, arkadaş, aile veya hobiler vs ama bazıları iç motivasyonları ile güçlü kalmayı başarırlar. Bunu sağlamak için zihinsel tekniklere başvururlar. Bu bazen meditasyon olur, bazen de daha farklı teknikler kullanılır.
İşte ben 3D kuralını bunlardan biri olarak düşünüyorum. Kendim de başarabildiğim ölçüde kullanmayı seviyorum. Başaramasam da uğraşmayı da seviyorum. 3D kuralı: düşünce, duygu ve davranış sıralamasını temsil eden bir kavram. Bu kuralı bilmek ve uygulayabilmek bazen can yeleği etkisi yaratabiliyor. İçerisinde bulunduğun dönemden bir süre kurtulamasan da en azından boğulmadan süreci atlatabiliyorsun. Tabi uygulamak için epey antrenmanlı olmak gerekebiliyor.
Ben bunun üzerine biraz uğraşınca birçok terapi yönteminin, ruhsal çalışmaların, alternatif terapi yöntemlerinin aslında bu temel üzerine kurulu olduğunu fark ettim.
Son dönemde bu 3D farkındalığı ile yaşamak bana da çok şey kattı. En basitinden kontrolüm dışında yaşadığım ani olaylara karşı daha sakin kalabilmemi sağladı diyebilirim.
Uzmanların dediğine göre insanın yaşam akışında ilk önce düşünceler geliyor. Herhangi bir olayda ya da durumda ilk düşünüyoruz. Bu bazen bilinçli bazen de bilinçsiz olabiliyor tabi. Özellikle ani durumlarda öncelikle dürtüler ve “kaç, savaş, don” refleksi harekete geçiyor tabi ki. Bu da bir nevi düşünce sistemi ile tetikleniyor zaten.
O anda aklımızdan geçenler çok önemli ama daha da önemlisi o geçenleri fark edebilmek. Gerçi bu sadece özel durumlar için değil genel hayatımızın akışında da geçerli. Düşünce farkındalığına sahip olabilmek bizi hep ileri taşıyan bir beceri. Sanırım Berrak Yurdakul’un “Ev yapımı Paraşüt” kitabında okumuştum; Düşünce kontrolünü ya da farkındalığını sağlayamadığımız zaman zihin geçmişte olan bitenleri kesiyor yapıştırıyor bir kolaj hazırlıyor ve onu senin ekranında geleceğe yansıtıyor. Hem olanı biteni çarpıtıyor hem de gelecek için kaygı seviyesini yükseltiyor. Fakat sen kontrolü ele alıp düşüncelerini belirli aralıklarda tutmayı başarırsan zihin bunu yapamıyor. Bu dediğim de geçmiş ve gelecekle değil olduğun andaki bilgiler ile yorum yapabilmekten geçiyor. Ancak o zaman kaygı seviyesi yükselmeden ve paniklemeden düşünebiliyor insan.
İkinci aşamada ise düşüncelerden duygular doğuyor. Bazen duygularımız çok daha canlı görünür bize. O yüzden de onlara odaklanmak daha kolay gelir. Duygularımızın rengini görmek, düşüncelerin sesini duymaktan daha caziptir. Kim bilir belki bunun nedeni bize yaşadığımızı hissettiren şeyin duygularımız olduğunu sanmamızdır. Ya da beynimiz kalbimize aşıktır ve onun sesini her şeyden önde tutuyordur olamaz mı?
Duygular konusunda uzmanlaşabiliriz. Özellikle de olumsuz duygulara hassasiyetimiz olumlulara göre daha fazladır. Hafıza eğitimlerinde bilgileri görselleştirip duyularla destekleyerek film çekerdik ve olumsuz duyguları daha fazla kullanırdık. Çünkü olumsuz duygulara bağlanan görsellerin hatırlanma miktarı çok daha yüksekti. Bunun nedeni tabi ki ilkel beynimizdeki korunma mekanizması. Çok fazla rehavet içerisinde olursak ani bir durumda saldırı pozisyonuna geçemeyiz bu nedenle bir açıdan devamlı uyanık olmamız gerekir. Bunu da ancak kendimizi tehlike altında hissedersek yapabiliriz. Bunun için negatif duygular ile hafızanın sağlam bir bağlantısı vardır. Fakat bunlara rağmen denge kurabilmek çok önemli işte.
Bu konunun bir ucu duyulara gider, diğer ucu sezgilere uzanır ve hepsi de birbirinden derin ve ilginç başlıklardır.
Düşünceden duygular doğar. Sanıldığı gibi önce hissedip sonra düşünmüyormuşuz. Çoğu zaman da ne hissettiğimizi düşündüğümüz için birbirine karışabiliyor tabi bende çok oluyor bu son zamanlarda daha net fark ettim. İçinde bulunduğum durumdan çok ne hissettiğimi düşünüp ardından da ne hissetmem gerektiğini hatta hangi duygunun doğru ya da yanlış olabileceğini düşünüyorum. İşte her şeyin karıştığı an bu an zaten.
Bunların arkasından hızlı bir şekilde davranışımız geliyor. Düşünce-Duygu-Davranış olarak 3D’yi tamamlıyoruz. Davranışlarımızın kontrolü çoğunlukla duyguların yönetiminde olabiliyor.
Bizi tanıtan ve diğer insanlarla iletişim kurmamızı sağlayan davranışlarımız. Düşünce ve duygularımız çok fazla görünmüyor. Tabi dikkatli birisi bunları çok rahat ayırt edebilir ama günlük iletişimde kimsenin bunun için ayıracak zamanı yok. İstisnai durumlar dışında “Sen böyle davranıyorsun ama aslında düşündüğün ve hissettiğin başka şeyler, ben davranışlarından çok onları önemsiyorum” demeyiz. Onları fark edebilmek çok büyük enerji ister. Birinci çemberimiz yani ailemiz dışında buna uğraşamayız.
Bu nedenle de yargılarımız davranışlarımız üzerindendir. Fakat işlem sırasında en sondadırlar.
Dengede yaşayabilmek için ilk aşamadan başlamak zorundayız. Düşüncelerimizin farkına varıp onları kontrol edebilirsek gerisi zaten buna bağlantılı şekilde gelir. İlk aşamayı atlar duygular ve davranışlar üzerinden yaşarsak devamlı savruluruz.
İşte o zaman, gerçek yaşama harcayacağımız enerjiyi bu savrulmaları toparlayabilmek için harcamaya başlıyoruz. Kayboluyoruz. Acılarımıza ve problemlere yoğunlaşıyoruz. Bu ister istemez bizim kaygı seviyemizi de yükseltiyor. Her şey tepetaklak oluyor. Bu kaosta etrafımızı da sağlıklı algılayamadığımız için ilişkilerimiz zedeleniyor.
Bu tür durumlarda ben içinden çıkamadığım bir kuyuda hissediyorum kendimi. Karanlıkta, sıkışmış, çaresiz. Boğuluyorum. Sesimi kimseye duyuramadığımı düşünüyorum. “Düşünüyorum” işte püf nokta burada. Duygularımı düşünüyorum. Mekanizma bu şekilde tersten işliyor. Davranışlarıma kendim de şaşıp kalıyorum. İstemediğim, kontrol edemediğim, kendimi ifade edemediğim şekilde davranmaya başlıyorum.
İşte o anda bu 3D kuralını hatırlamak insanı dengeye getiriyor. Duygu davranış ve ilişkilerden ziyade sağlıklı bir şekilde zihne odaklanınca insan sakinleşiyor. Olumlu ve olumsuz duyguları ayıklayabiliyor. Nelerin geleceğe yansıyan, geçmişin kolajları olduğunu ayırt edebiliyor.
Olduğu ana veya duruma odaklanıp sakin bir şekilde düşünceleri düzenleyebildiği zaman çıkış yollarını, çözümleri görebiliyor. O anda göremese bile en azından can yeleğinin olduğunu ve gereken sürede sakin kalabilirse kurtulacağını biliyor.
Bu anlattıklarım, derslerde gördüğüm, yıllarca okuduğum ve daha da önemlisi kendi deneyimlerime dayanan düşünceler. Kolay olduğunu söyleyemem tabi. Bunun için insanın kendini çok iyi tanıması ve her şeyden önemlisi sevmesi gerekiyor.
İnsan kendini bir aile gibi, bir dost gibi yargısız beklentisiz sevebilirse, olduğu gibi kabul edebilirse düşüncelerini de bir o kadar rahat görebiliyor.
3D kuralı benim işime yarayan bir bakış açısı belki sizin işinize de yarar…
Bu konuda acil bir eğitim vermenizi bekliyorum 🙏♥️