Deyyan

Zamanın ve ışığın olmadığı yerde anlarım öldüğümü. En tatlısıdır uykuya ölmek. İçim, dışım her yer karanlık. Dünya’nın rahminde iki büklüm kıvranıyorum. Benliğimden habersiz. Beslenip, büyümem lazım. Elsizim, kolsuzum daha da beteri beyinsizim. Sadece ruhum var ondan da bihaberim. Doğmadan önce büyümem lazım. Ruhumu, beynimi, bedenimi büyütmem lazım. Hepsini ayrı ayrı büyütüp birleştirmem lazım ki doğabileyim. Doğduğumda ayağa kalkabileyim. Olanı biteni anlayabileyim. Yaşamak dedikleri şeyin neden olduğunu bulabileyim.

Aslında her sabah deniyorum doğmayı ama beceremiyorum. Her seferinde bir yerim yarım kalıyor. Kiminde ruhumu unutuyorum, kiminde beynimi. Bedenimle uğraşırken kaybediyorum diğerlerini. Ona soruyorum, buna soruyorum ama ne fayda. Herkes bir telaş arayışta. Yaşam diye doğduğun mahşerin ortası. Herkes kendi kaybının peşinde.

Akşamı akşam ediyorum ki bir an önce başa dönebileyim. Her şeyi toparlayıp adam gibi doğabileyim. Ruhumla, beynimle bedenimle ve daha da farkında olmadığım diğer parçalarımla tam olabileyim. Belki de problem burada. Eksiklerimin farkına varmamakta. Kim bilir belki de bu oyun için daha fazlası lazım. Şu rahim denen yer bu kadar karanlık olmasa belki de bulurum eksikleri ama göremiyorum ki. Bir kordonun ucunda sallanıp durmaktan bir şey anlamıyorum ki. ‘Ben’ dediğim şey nerede bulsam da ona sorsam diyorum. Anca mahşerde bulursun diyorlar. Geç kalır mıyım acaba?

Varlığımın parçalarını toplamalı, bu kordonla sıkı sıkı sarmalı. Ardından mahşere doğmalı. Koşabildiğim kadar koşmalı “Ben” deneni bulmalı.  Hadi o da bilemezse, kim olduğumu söylemezse. Olsun, denemeli. Hiçbir şey ölü doğmaktan, yarım yamalak kalmaktan, nedensiz yaşamaktan beter olamaz ya. Hiç doğmamak daha iyi sanki. Bu gece de ölüyorum. Zamanın ve ışığın olmadığı diyara. Yarın sabaha doğar mıyım, doğmaz mıyım kim bilir? Tam olmaya bakar.

Bir yanıt yazın