Deyyan

İlerlediğim yolda adımımı atmadan önce önüme zemin harcı sermeli. Ayağımın altı sağlam olmazsa sendeliyorum ki bu hep başıma gelen şey.

Varlığıma yürürken heybemi cesaretle doldurmalıyım. Cesaret dediğin; yaşam için gerekenleri kıvamında kullanıma hazırlayan ana malzeme. O olmadan ne işer yarar diğer beceriler. Çakıl yola harcını dökmeden yürümek zor.

Diyerek başladı yolculuk…

Yola çıkmak için gereken uygun cesareti bulmam yıllarımı aldı. Buldum sandıklarım işe yaramadı. Bir kısmı beni olduğum yere mıhladı. Her gördüğümü cesaret sanmamayı öğrendim öğrenmesine ama çok şeye mal oldu.

Bir gün birisi “İçeri baksana” diyene kadar hep dışarıda aradım,  çok yerde sahtesine rastladım. Birçoğuna da inandım, çantama topladım. Topladıkça ağırlaştım. Böyle olmamalı cesaret beni uçurmalı derken kandırıldığımı anladım. O kadar canım yandı ki. Neden böyle oluyor diye kıvranırken, içeriye daldım. Zihnimle kalbim arasında dolanırken, unuttum ne aradığımı.

Bu dağınıklıkla yola mı çıkılır. Zihnim ayrı, kalbim ayrı parçalanmış. Her parçanın arasına duygular dolanmış. Her şey kelimelere bulanmış. Çözmek için elimi attım ucunu bulamadım.

Dediler başarırsan buradan iki yumak dolarsın. Biri siyah, biri beyaz. Onları birbirine örersen etrafı toplarsın. Umudumun kalmadığı yerde gölgemden bir ses yankılandı “Korkma”. Anladım ki yumakların ipi KORKUydu.

O aydınlıkta  kalktım ayağa başladım sarmaya. Yumakların biri ölüm, diğeri yaşam korkusu. İkisini birbirine ördüğümde buldum cesaretin ilk halini. Etraf tam toplanmasa da her şey adını buldu en azından.

Yaşam korkusu yapıştırır insanı olmadık yerlere, kişilere. Tek başına duramazsın ayakta illa tutacak, tutunacak ararsın. Yapıştığın için ilişki kurduklarını kaçırırsın. Bu korku tek başına nefes alamaz hale getirir, yaşamla ölüm arasına sıkıştırıverir. Salamazsın kendini kendi haline. Bakamazsın serbestçe sağına soluna. Kendi sancından göremezsin karşındakinin acısını.

Ölüm korkusu ise kaçırır her yerden, her şeyden. Kaçınılmaz sondan kaçmak için koşar durursun orada burada. Tutunamazsın insanlara. Bir süre sonra kendin bile hatırlamazsın neden koştuğunu, nereye kaçtığını.

Ölüm korkusuyla, yaşam korkusu arasındaki salınım yolculuğum için gereken asıl heybeyi dokudu. Ben içine atmak için ararken meğer o diğerlerini içine almak için lazımmış bana.

Zemin harcının malzemesini içinde karmak içinmiş. Cesaretin içinde karılan beceriler sırtımı dikleştirdi, adımımı güçlendirdi.

Artık hazırım dedim ve attım heybemi omzuma çıktım yola. Görünen yol uzun, görünmeyen kısım için umut ve heyecan karışık. Tek bildiğim ulaşmak istediğim yolun sonunda olmadığı.

Son için yol aşanın bir yere varmaya ömrü yetmez. Varlığıma ancak bu yolda yaşayarak ulaşabilirim. Görünen o ki hala yaşıyorum…

Bir yanıt yazın