Deyyan

Yağan yağmura küfretmekle, rahmete şükretmek arasında ince bir anlam farkı var. Kontrol edilemeyen olayları açıklayamayınca, kavrama dönüştürüp anlamlandırma çabasına giriyoruz. Nedenini bilmiyorum, kontrol de edemiyorum o zaman kabul etmenin bir yolunu bulmalıyım. Kabul etmek, onaylamaktan ziyade teslim noktasında durmak. Aksi takdirde verilen savaş adil değil. Bilinmeyeni farz ederek mücadele etmek, insanın aldığı en aptal pozisyon. Suçlamak anlamsız çünkü kendine bile böyle yaklaşanın ister istemez yaşam stratejisi de bu oluyor. Farz ederek yaşamak. Yağmurun bulutlardan geldiğini bilmek ıslanmamı engellemiyorsa o işe başka yerden bakmam lazım.

O bakışı çözebilirsem içimde yanan ateşten de kül olmadan çıkabilirim sanki. Bazıları kül olunması gerektiğini sonradan tekrar doğulacağını söylese de ben suyun içinden geldim. Yanmayı nerden bileyim.

Açıklama çabası saçma, asıl olan anlama ulaşma. Var oluşumun boyut sayısı artmadıkça içinde bulunduğum ateş de olsa, su da olsa bilmek zor. Dev prizmanın tek yüzeyine bakarak ışığın rengini söylemek gibi. Olanı biteni tam görebilmek için dört boyuttan fazlasına sahip olmalı.

Diğer yandan anlamlandırma çabası, can yeleği misali  boğulmaktan kurtarıyor. Diğerleriyle de iletişim kurmayı sağlıyor. Herkes olduğu yerden gördüğünü söyleyince boyut birden artıyor. İşte, çok okuyanın derdi; bilgiden ziyade daha çok anlamlı hayata tutunmak. Düşüncelerin fırtınasında boğulmaktan kurtulmak.

Anlam bağlama bağlı kurgulanıyor. O yüzden de zamana göre devamlı şekil değiştiriyor. İnsan zamanın içinde, onun peşinde sürüklenip duruyor. Geçmişte – gelecekte, orada burada, sana göre – bana göre diye mesafe alarak ortadan yüzmeye çalışıyor. Ortayı bulamayan sağa sola takılıyor. Bazen hep de orada kalıyor. Uzun vadede akışı zorluyor.

Doğru kavramı bulmak akışı oldukça kolaylaştırıyor. Kavramları birbirine örmek usta işi. Onlara bilge deniyor. Onlar bilmediklerini en baştan kabul eder, açıklamaya hiç girmezler. Kavramları tek tek dizer, uygun olanları düğümler, anlamı örerler. Olmadığını görünce söker tekrar denerler. Bilmediğini kabul ederek egoyu en baştan ceplerine koyarlar ki yanlış ipi kesmesin. Kimseyi kurtarmak gibi bir dertleri yoktur ama eteklerine yapışanı da boş göndermezler. İki kulaçta olsa gösterirler. Sonra tekrar işlerine dönerler.

Şehrin ortasında, oradan oraya koştururken yoğun yağmur sana problem yaratır oysa tarladaki çiftçiye bereket demektir. Yağana engel olamıyorsam doğru yerde durmalı. Sağa sola takılmaktansa ortadan yüzmeyi yeğlerim. Hele bir de sal örebilsem daha ne isterim.

Bir yanıt yazın