Evet okullar açıldı ben de tam zamanlıdan yarı zamanlı mesaime geçiş yaptım. Çocuklar okula gittiği gibi ben kahvemle masamdayım. Birkaç aydır sayfama yazamıyorum ama günlük yazma rutinim devam ediyor. Yazmadan dengemi bulamıyorum çünkü. Buraya yazamama sebeplerimden en önemlisi de hala üzerimden atamadığım mükemmeliyetçiliğim ve keskin köşelerim. Öyle olmalı, böyle olmalı, forma uymalı…. Bitmeyen -MELİ ve MALI ekleri.
İnsan dalgalı yaşıyor ama kendini hep sabit bir noktada görüyor. Uzun bir süredir gündemimde “Akış” kelimesi vardı. Akıştaydım, geldiği gibi yaşıyordum, keyfim yerindeydi, huzurluydum, mutlu ve şükürlüydüm. Ruhsal, fiziksel ve zihinsel dengem üzerine çalışıyordum ve başarıyordum da. Fakat gemi su aldı hem de en zayıf olduğum yerden. Dipte köşede ne kadar kaygı, korku, endişe, takıntı varsa ufak ufak ortalığa gelmeye başladı. Bu böyle olur. Evi temizlediğini sanırsın ama gözünden kaçan ufak bir yerin tozu anında her yere dağılıverir.
Hayatta ilginç bir mekanizma var; insanın kaygı seviyesi ne kadar yükselirse etrafındaki problemlere olan duyarlılığı da bir o kadar artıyor. Kimi buna çekim yasası diyor. ”Kötüyü düşünme çekersin”, kimi kadercilik dilinde “ Geldi mi üst üste gelir zaten” diyor. Spritüal açıdan bakanlar “Alman gereken dersler var, bunun için olayları yorumlamayı öğrenmek gerekli. Bu olay sana ne anlatmak istiyor?” diye yorum yapıyorlar. Psikolojik açıdan ise; hayat bu işte her an her şey olabilir önemli olan senin bakış açın ve mücadele gücünle alakalı.
Bu dediklerimin hepsine katılıyorum. Birbirinden farklı görünen bütün bakış açılarının bir noktada birleştiklerini düşünüyorum. Fakat bundan daha önemli bir şey var. Zor durumdayken seni bunlardan hangisi ayağa kaldırıyor? Bana göre düşüncelerden ziyade motivasyon güçleri önemli.
Yaşadıklarını kabul edip, içeri almadıkça iyileşme süreci başlamıyor. Mücadele ettiğin şeyin ne olduğunu iyi tanıman gerekiyor. Dışarıdaki dünyayla ve insanlarla mücadele etmek kendi zihninle mücadele etmeye göre bir miktar daha kolay. Çünkü gözler dışarıyı görmeye ayarlı. Kendi içindekileri, zihninden geçenleri görebilmek çok daha zor. Bunun için de onları reddettikçe görmen imkansızlaşıyor.
Kabul etmek içeri buyur etmek ise sanılandan çok daha zor. Bu durum doğrudan “Kaç ya da savaş” dediğimiz ilkel dürtümüzle alakalı. İşte ilk adım kendinden kaçamayacağını kabul etmek ya.
Gölgeni içeri buyur ettiğinde ister istemez kör noktalarını da görmüş oluyorsun. İnsanın gözlerin acıyor.
Bundan iki gün önce oğullarımla birlikte ciddi bir trafik kazası geçirdim. (Çok şükür hiçbirimize bir şey olmadı.) Kontrol manyaklarının en büyük iki korkusu afetler ve kazalardır. Hele de anneler için bu katmerli bir takıntıdır. Ben de bunu yaşadım.
Şu iki gün içerisinde çok fazla şey hissettim, düşündüm. Kendimi toparlama ve sağaltma aşamasındayım ve üst katmanda da bunu nasıl yapabileceğimi görmeye çalışıyorum. Her insanın kendine göre bir tekniği vardır ama benimki ne ola ki? Anlatmak beni rahatlatmıyor, teselliler de çok fazla etki etmiyor, dikkatimi başka şeylere de yöneltemiyorum. Spiral bir labirentte dolanıp duruyorum. Küçük bir şeyle başlayan düşünce tufanı devleşerek gidiyor. Sonra tak diye duvara tosluyorum.
En son yukarıda bahsettiğim gibi gölgemi içeri buyur etmeye karar verdim. Bu olayda beni en çok korkutan ve aynı zamanda bir türlü kabul edemediğim şeyleri görmeye çalışıyorum. Epey de yol aldım. Çok ilginç şeylerle karşılaştım. Yaşadığım olay üzerinden çok şey okudum. Şu anda tamamen olamasa da bir kısmını kabul ettim. Diğerlerini de sindirmediğim sürece duygularımı düzenleyemeyeceğimin farkındayım.
Bazen acıdan kurtulamazsın ama ona katlanmanın yolunu bulmak, kabul etmekten geçiyor.
Olaydan bir gün sonra sevdiğim bir arkadaşımla konuşurken bana; iki ay önce kendisinin de buna benzer bir kaza atlattığını, kızının arabada olduğunu ve hissettiği duyguları anlattı. Benim duygularımın birebir aynısıydı. O kadar şaşırdım ki. Birçoğumuz aynı şeyleri yaşamamıza rağmen kendimizi yalnız hissediyoruz. Benimki kazaydı, diğerinin ki başka bir olay, küçük büyük diye sıfatlandırmadan bir çoğumuz bu ağır duygu karmaşasına giriyoruz.
Bundan da kendimiz çıkmak zorundayız. Kendimizi tanımadan da çıkış yolunu bulamıyoruz.
Bu yazı, benim çıkış yolunda tutturduğum bir türkü. Bazen insanın kendi sesini dışardan duymaya da ihtiyacı var.