31/10/2024 bugün. Bu tarih yarından itibaren bir daha yazılmayacak. Bugün, tek ve hayatımın defterinde sadece bir yaprak. Ben bu sayfayı istediğim gibi kullanabilirim.
Herhangi bir şeyin biricikliği onu kıymetli yapar. Herhangi bir zamanın geri dönülemezliği onu tarihi kılar. Sayılı şeyler itinayla harcanır. Bütün bunların anlamı yaşam zaten. Fakat biz ortam körlüğüne kapıldığımız için bunun farkındalığı ile yaşamak zor geliyor. İçimizde, derinlerde bir yerde kaybettiğimizi biliyoruz. Her gün kazanmanın sevinci ile kaybetmenin hüznünü aynı anda yaşıyoruz.
Her gün kaybetmenin acısını hissetmek bir süre sonra bizi duyarsızlaştırıyor ve günün fotokopisini çekmeye başlıyoruz. Oysa ruhun yaşı olmadığını hatırlasak. Günleri; gece-gündüz diye bölmesek. Yılları rakamlarla üst üste yığmasak. Bedenin değişimini kötüye yormasak. Hayatı an’dan ibaret sansak. Tek bir AN. Düşünsene bütün yaşadıklarımız, koskoca sandığımız ömrümüz aslında tek bir an’dan ibaret. Daha büyük bir zaman algısında ortalama 80 yıllık nefesini bir kere de veriyorsun.
Antik Yunan da Meşhur Zeus’un babası Kronos, zaman tanrısıdır. Ölçtüğümüz; saat, ay, yıl diye kaşelediğimiz zamanın tanrısı yani. Biz günlük programımızı ve çoğunlukla ilişkilerimizi Kronos üzerinden düzenleriz. Bedenimizin yaşını söyleyen zaman tanrısıdır.
Bir diğer yanda ise Kairos vardır. Ben kendilerini daha çok severim. O da Zeus’un en küçük oğludur. Daha çok ölçülemeyen iç zamanımız. Keyif aldığımız, konsantre olduğumuz, bir yerlere dalıp gittiğimizde “Zaman nasıl geçti anlamadım!” deriz ya işte o aralıkta aslında Kairos zamanını yakalamışız demektir.
An’ı doya doya yaşadığımız, zaman mekan bağlamından koptuğumuz, derinleşip başka boyuta geçtiğimiz zamanlar Kairostayız. Sanat’ın doğduğu gizli boyut burası işte. Meditasyon, mindfulness gibi yöntemlerle, olduğum an’da derinleşmemi, bilincimin, zihnimin, bedenimin tek noktada buluşmasını sağlıyor.
İnsanın bu Kairos ve Kronos arasında nasıl bir denge kurduğu çok önemli. Tamamen zaman tanrısıyla yaşayan insanlar, beyinlerinin sol lobunu ağırlıklı kullanırlar. Kronolojik takvim onlar için çok önemlidir. Yaşar, geçer ve sıradaki diye beklerler. Böyle yaşayan insanlar için yaşlılık, hedeflerine ulaşmak için hep bir engel görünür. İlerleyen yaşlarında huysuzlukları ve huzursuzlukları ister istemez artar. Zamana ayak diremeye başlarlar.
Devamlı Kairos ile yaşayanlar ise daha çok sağ loblarını kullanan, sanatçı ruhlu insanlardır. Hep başka boyuttadırlar. Soyut ve derin düşünmeyi severler, ortamlarla pek alakaları yoktur. Yaş’a, yaşlılığa, toplum normlarına, pek takılmazlar. Kendi gibilerin dışında insanlarla iletişim kurmakta ve günlük yaşam akışında zorlanırlar. Daha doğrusu onlar değil de etrafındakiler daha çok zorlanır diyebiliriz.
Bu noktada sağlıklı yaşamın şartı belli değil mi?
Zamanı güzel yaşamak zor zanaat.
Bir yandan mikroskop ve teleskop arası sonsuzluktan hayata bakmak diğer yandan Kronos ve Kairos arasında denge kurmak…
Hani bazen derin uçurumların boşluğuna salıncak kurarlar ya, işte yaşam tıpkı o salıncakta sallanmaya benziyor. Aynı anda hem boşluktasın hem de güzel bir manzaranın içerisinde. Geçmiş ve gelecek arasında bir ileri bir geri sallanırken, yüreğinin hop ettiği an Kairostasın.