Deyyan

Dostluk; zamandan ve mekândan bağımsız bir bağ. Bağlamsız kavramlar içerisinde belki de en sağlamı.

Gerçek insan bulmanın zorlaştığı bir dönemde, birileriyle güvenli iletişim kurabilmek, ardından onu arkadaşlığa çevirmek çok da kolay değil.

Hamurun kıvamını bulmak için yavaş yavaş su eklediğin gibi sevgiyle yoğurursun arkadaşlığı. O kıvam ele yapışmayacak hale geldi mi, dostluğunun ilk adımı atılmış demektir. Sonra bir köşede  dinlenmeye bırakırsın ama diğer yandan gözünü de üzerinden ayırmazsın. Büyüklerim “Mayası gelmiş hamuru çok yoğurma, söndürürsün” derler. İşte dostuna da böyle özenle bakarsın, hırpalamadan. Bana kızmaz diye, haddini aşmadan.

Dostluğu ham hale getiren ve kaliteli kılan asıl şey faydadan arınmış olmasıdır. Bu o kadar ince ve şeffaf bir tabakadır ki bazen fark etmek zaman alabilir. Sevdiğim için sevilmeyi beklemek bile masumane bir fayda değil midir? Dostluk için sevgi olmazsa olmazdır fakat bunu; karşıdakinin duygularından bağımsız kılabilmek ciddi bir olgunluk ister.

Zamandan bağımsız olabilmesinin de en büyük nedenlerinden biri budur bence. Bu süre içerisinde karşıdakinden bihaber sevmeye devam edebilmek. Sandıkta naftalinli kumaşlara sarılmış gibi sakladığın bir dantele benzer. Gözünün önünde değildir, sana da bir faydası yoktur ama bilirsin orada olduğunu ve canın gibi saklarsın onu. Aslında sakladığın, onun kendinden çok, ona verdiğin değerdir. Sendeki anlamıdır. İlmek ilmek örerken düğümlerin arasına sakladıkların, avucundan akan ipe sinen kelimelerindir. Bilirisin ki onlar ilelebet orada kalacaktır.

Bazıları karıştırır dostluğu. Hayattan ve diğer insanlardan bekleyip de alamadığı tüm sevgiyi, ilgiyi, özeni dostlarının boynuna borç yazarlar. Alacaklı gibi kapıyı tırmalarlar. İhtiyaç duydukları her an hazır ol da sayar, bulamayınca hayal kırıklığına uğrarlar. Bu kavramın adına görev listesi yazarlar, temsil ettiği kişinin eline tutuştururlar. Bu beklenen faydanın yazılı ihbarıdır.

İlişkilerin zorunlulukları beni her daim düşündürmüştür. Oysa gerçek ilişki toplumsal yaptırımların dışında kendiliğinden akışa geçen bir enerji alışverişidir. Diğer türlüsü zorlamadır ve adına ne dersen de asla sağlıklı olmaz.

Dostluğun zorunluluğu olamaz, kendiliğinden oluşan ve engellenemeyen akışı vardır. Sen sadece bunu izlersin ve kendini içeride bulursun.

Dostluk deyince yeşil bir dağın tepesinde, aydınlık bir mağara canlanır gözümde. Mağara nasıl aydınlık olur ki? Olur. Kayaların; rengine, güneş ışığıyla oynaşmasına bakar. Güvenli, huzurlu, keyifli bir mağaradır burası. Sesin bazen eko yapar ve sana geri döner. Gölgende kendini başka bir açıdan görürsün. Neyin var neyin yok döker, ayrıştırır, gereksizleri atar sevdiklerini saklarsın. Yargılanmazsın, yadırganmazsın, utanmazsın, yaptırıma zorlanmazsın, beklentilerde boğulmazsın.

Aradan çok uzun yıllar geçse de, sen senden geçsen de, hayatındaki ve dünyada ki her şey değişse de, o kalp mağarası hep senindir.

İnsan için hiçbir ilişki birbiriyle kıyaslanamaz. Hepsi insanı oluşturan parçalar gibidir. Biz tek başımıza yaşayabilen varlıklar değiliz. İyi veya kötü mutlaka temas halinde olmamız gerekiyor.  Ses duymamız başkasının varlığından haberdar olmamız gerekiyor.  İhtiyaç duyduğumuz yalnızlık okyanustan  ziyade, orman gölü boyutunda.

Bunun en güzel yanı o gölden çıktığında seni havluyla saracak ve sıcak bir  kahve ile karşılayacak biri olsa gerek. İçinden çıktığın yalnızlığın karşısında oturup onu konuşabileceğin bir dost. Çünkü dostluğun  güzelliklerinden birisidir şahitlik.

Genelde evlilik için derdim ben bunu. İnsan hayatına şahit arar. Bu kalabalıkta bir kişi bari onu bilsin duysun, “Evet böyle de biri vardı, yaşadı!” desin ister.  Hatta kimi zaman bunun için evlenir belki de.

Diğer taraftan dostluğun şahitliği senin yazdığın günlüğe benziyor. Hele uzun dostluklarda bütün eşiklerini bilen biriyle konuşabilmek çok kıymetli. Sen konuşmadan ne demek istediğini anlayacak ama buna rağmen sessizce ilk defa duyar gibi seni dinleyecek, iç sesin kısıldığında sana onu seslendirecek, kör noktalarına fener tutup, gözlerini kamaştırmadan gösterecek ve bütün bunları yapacak olgunluğa seni ulaştıracak biri dosttur.

Karşındaki insana dostluğun tanımını sorduğunda onun nasıl biri olduğunu az buçuk anlarsın. Çünkü bu insanın karakterindeki en homojen kesitlerden birisidir. Böylelikle bu noktadan yola çıkarak onun hakkında diğer konularda da fikir sahibi olabilirsin.

Dostluk akışla herkese gelen bir hediyedir. Fakat onu koruyup, saklayacak sandığı olanlar sahip olabiliyorlar.

                                                             Sandığımda yıllardır sakladığım naftalinli dostlarıma…

Bir yanıt yazın