Deyyan

Sabahları uyandığımda hava aydınlanmamış oluyor. Gözümü açtıktan sonra istemsizce  mekanı, zamanı ve konumumu kontrol ediyor zihnim.  Gariptir ki bu aşamadan sonra ilk aklıma gelen bir önceki sabah ve yaşadığım tekrar oluyor. Saniyenin binde biri bir aralıkta hayatımdan bir günün daha bittiği ve giderek sona yaklaştığım düşüncesi yanıp sönüyor.

Düşüncelerimi kendimden saklayarak düşünüyorum.

Sonrasında ise gülümsüyorum ve “Hadi kalk bakalım bugünün sürprizlerini görelim!” diyorum. Başka türlü bir anlamı yok çünkü. Ya fark yaratmak ya da akışla oluşan farkı görebilmek gerekiyor.

Başladığın ve bitireceğin nokta değişmiyorsa eğer ve rotan doğrusal değil de döngüsel yollardan oluşuyorsa öznelliğini nasıl yaratacaksın?

İnsan hayatında etken ve edilgen olduğu noktaları fark edip bunları ayırabilirse eğer yaşam kalitesini bir kademe artırabiliyor. En azından müdahale edemeyeceği konulardaki enerji sarfiyatını kesmesi bile ciddi bir kazanç. Böylece etki edebildiği konulara daha fazla enerji harcayabiliyor.

Öznellik farklı bir hayat yaşamak değildir, sıradan bir hayatı diğerlerinden farklı teknikle yaşayabilmektir. Her insan aynı yerden başlar ve aynı noktada tamamlar belirlenen süreyi. Bu nedenle aynılığı kabul etmeden fark yaratamaz insan. Öznelliğine ise ancak kendisini izleyerek ve doğum lekelerini keşfederek ulaşabilir.

Her insanın yaradılışında kendine özel bir doğum lekesi vardır. O aynılığın içindeki farkın kanıtıdır işte. Kaybolduğunda seni diğerlerinden ayıracak olan özelliğindir. Anlam ise öznelliğin ile kolektife sağladığın faydadır. Anlamı bulabilmen için bütünü görmeye ihtiyacın vardır. Tek başına hayatının anlamına ulaşamazsın. Çünkü hayatının bir bölümü sana ait değil. Edilgen olduğun alan da orası işte. Eğer tamamı sana ait olsaydı her şeyi kontrol edebilirdin. O zaman anlama gerek kalmazdı. Çünkü anlam dediğin şey seninle diğerleri arasındaki bağın ışığıdır.

Hayatın anlamı, her insanın zaman zaman üzerine düşündüğü, düşünmek istemediğinde ise yok sayarak kaçtığı bir kavramdır. İki değişken bilinmezin tek cümlede olması ister istemez insanı korkutur. Oysa makro boyuttan bakıldığında belirsizlik denen bir şey yoktur. Sadece insan bütünün varlığını kabul edecek kadar sezgisel ama algılayamayacak kadar küçüktür. Sezgileri ile zihni arasındaki sıkışıklık onu belirsizliğe ve acıya götürür.

Ben hayatımda problemleri parçalayarak çözme tekniğini çok kullanırım. Bunu varlığımın anlamsızlığına sıkıştığım zamanlarda da kullanıyorum. Biliyorum ki anlam sisteme faydalı olduğumda görünür oluyor. Sistem içerisindeki yerimi en yakınlarımdan referans alabiliyorum. O zaman onlara sağlayabildiğim yarar hayatımın anlamının küçük bir göstergesi demektir.

Elimin ulaşabildiği yerde bıraktığım parmak izim benim hayatımın anlamı.  Bu kadar…

Sabahları ilk olarak çocuklarımın yüzüne bakıyorum, sonra aynaya. O anda uyandığım günün diğerlerinden farklı olduğunu anlıyorum. Evet insanın sona yaklaştığını fark etmesi korkutucu oluyor ama diğer taraftan da her adımı iyisiyle kötüsüyle farkında olarak atabilmek, ellerini hep birilerine dokunacak şekilde açabilmek huzur veriyor.

Bir yanıt yazın