Deyyan

Önce kapının üzerindeki boşluğa baktım, sonra dolabın üzerinde ölü gibi yatan saate. Yıllanan beklentilerimin tozu saatin üzerini kaplamıştı. Yapılacak iş basitti bir çivi çakılacak ve saat asılacak ama aylardır yapılamıyordu. Saatin yan yatması zamanı da uyutuyordu sanki.

Arkamı döndüm, pencereden baktım. Evdekinin aksine dışarıda zaman akıyordu. Önümdeki Aloe Vera’ya baktım nasıl da çoğalmıştı. Pencerenin önünü sevmişti anlaşılan. Onu aldığım günü hatırladım. Markette kenarda kıyıda kalmış, saksısı devrilmiş, toprağı dökülmüş kökü dışarıda, can çekişiyordu. Kasadan geçirirken kıza ‘Onu sizin elinizden kurtarmak için alıyorum’ demiştim, kız kafasını kasadan kaldırmadan gözlerini devirerek bakmıştı bana. Bir de şimdiki haline bak. Yerini bulunca yüzüne bakılmasa da büyüyorsun işte.

Kahvemi yudumlarken dışarı baktım ve tamam, dedim; “Çizgi çizilecek yere geldik!” artık. Bu an, o an. Yalnızlığınla yüzleş ve ayağa kalk. Küsmeden, kırılmadan, öfkelenmeden beklentilerini toparla ve yak. Onların küle döndüğünü gözlerinle gör.

Önce kendini kontrol et. Gücünü ve sorumluluklarını karşılaştır. Dengeye gelmesi için iki yol var. Ya gücünü artıracaksın ya da sorumluluklarını parçalayacaksın.

 Gücümü nasıl artırabilirim diye düşündüğümde onu da parça parça değerlendirmem gerektiğini fark ettim. Fiziksel, zihinsel, psikolojik ayrı ayrı desteklemeliydim kendimi. Bunlardan da önemlisi var olan enerjimi, beklentilerimin karşılığında hissettiğim hayal kırıklıkları ile boşluğa savurmamalıydım. Sonra bu savrulan parçalar tekrar geri dönüp bana batıyor, bir kez daha canımı yakıyordu. Bunun için tamamen kendime konsantre olmayı öğrenmeliydim.

Öyle de yaptım. Bu kendime yolculuk sandığımdan daha keyifliydi. Özgüvenim arttıkça öz şevkatim de arttı. Duruşum dikleşti, ayaklarım daha sağlam basmaya başladı. Gücümün arttığını hissediyordum.

Diğer taraftan sorumluluklarımı tekrar gözden geçirdim. Gerekmediği halde üstlendiğim ya da gözümü korkutacak kadar büyük sandıklarımın o kadar da önemli olmadığını anlayınca şaşırdım.

Beklentilerimin beni bu kadar körelttiğini daha önce fark etmemiştim. Hep dışarı bakmama neden oldukları için kendimi tam da görememişim aslında. Gösterememişim de aynı zamanda.

Artık, yalnızlık, mecburiyetim değil tercihim haline gelmeye başlamıştı. Enerjimi içeride muhafaza edebilmem ve sistemin kurulumu için zamana ihtiyacım vardı. Güçlü ve zayıf yönlerimi gözden geçirdim. Problem çözme tekniklerimi, stresle başa çıkma yöntemlerimi, iyi ve kötü alışkanlıklarımı irdeledim. Desteklemem ve değiştirmem gereken şeyleri belirledim.

Bunları kendimi üzmeden, yormadan, bunaltmadan yapmaya uğraştım çünkü bunlar da öz şevkat için önemliydi.  

Ha bunlar kağıt üzerinde yazıldığı gibi kolay olması mümkün değil tabi. Acısız gelişim ve dönüşüm mümkün değil çünkü. Sadece acının dozu ve dayanabilme gücü önemli. Hepsinden de önemlisi rezilyans. Düştüğünde kalkabilme, dağıldığında toparlanabilme hızı.

İnsan kendini bazen olduğundan küçük görüyor bazen de büyük. İkisi de farklı sorunlara yol açıyor. Bedeninin sınırlarını hissettiği gibi hayatının sınırlarını da fark edebilmeli. O zaman mümkün olan en konforlu yaşama sahip olabilir. Sahip olduğu enerjiyi, kendine ait olan alanda, gerektiği gibi harcayarak yaşayabilir.

Çok sonradan fark ettim ki beklenti dediğimiz şey her zaman olmasa da çoğu zaman kendimizle yüzleşmemek için yaptığımız bir illüzyonmuş. Başkaları yüzünden uğradığımızı sandığımız hayal kırıklıkları aslında kendimize karşı hissettiğimiz ama görmezden geldiğimiz çaresizlikmiş.

Beklentileri en aza indirebilmek insanı özgürleştiriyormuş. En aza indirebilmek diyorum çünkü anladım ki ne yaparsan yap yok edilmesi mümkün değilmiş. Çünkü birlikteliğin, kolektif yaşamın ve iletişimin temel kurallarından biriymiş.

Sağlıklı beklentiler ve hayal kırıklıklarına verilen tepkiler insanın yaşam konforunu baştan sona değiştiriyor.  

Bu yol öyle birkaç günde alınacak bir yol değil, bazen onlarca yıl süren ve sonu olmayan bir yolculuk.

O gün kahvemi içtikten sonra elime bir çekiç aldım  ve saati astım. Pilini yeniledim, güzelce tozunu aldım ve zamanı uyandırdım. Böylece kendime dair yeni yolculuğumda rotam belli oldu. Aradan yıllar geçti hala yollardayım…

Bir yanıt yazın