Deyyan

Kafatasımın içinde, karanlıkta ve sessiz bir şekilde duran beynim, bana renklerden seslerden, kokulardan oluşan güzel bir dünya tasarlıyor. Bir yandan farkındalığı yüksek bir canlıyım derken diğer taraftan beynimin kurguladığı soyut bir dünyada yaşıyorum. Bilincim nerede? Kısıtlı duyularla algılıyoruz hayatı, onlardan da gelen veriler işlenirken yine şekil  değiştiriyor. Beynimiz bizi devamlı kandırıyor.

Oğlum artırılmış gerçeklik üzerine çalışmaya başladığından beri ben de gerçekliğin ne olduğuna takılmış durumdayım. Bazen soyut gerçeklik diyorlar, merak ediyorum somutu nerede? Artırılmış geçeklik diyorlar, eski hali ne zaman az gelmeye başladı diye düşünüyorum.

Soru şu; gerçek dediğin şey nedir? Önceleri cevap çok basitti: Beş duyumuzla algıladığımız şeyler somuttur, ona da bir nevi “gerçek” derdik. Sonra duyuların sadece beş olmadığını öğrendik. Bu çok daha iyiydi. En azından bir şeyi tanımlarken daha fazla veri kullanabilecektik. Gerçekliği on’a katlayacaktık. Benim için artırılmış gerçeklik tam da buydu. Derken dışarıda bir şey olmadığını, her şeyin beynin içinde olup bittiğini öğrendik! İşte o zaman gerçeklik denen şey elimizde patladı.         

Bu neden bu kadar önemli?

Elimde mitoloji kitapları, insanın evrimini anlamaya çalışırken, on yaşındaki oğlum karşımda artırılmış gerçeklik projesi yapıp, benim filmlerde görüp de algılayamadığım sahneleri oynuyor. Ara sıra beynim sarsılıyor. Gerçeğin ne olduğunu bulup sonra artırsak olmaz mı? diyorum.

Gerçek, hikâyelerimizin kurgusundaysa hadi.

Beynim, kahramanı ben olan bir hikâye yazıyor. Bu interaktif kurgu bir ömür sürüyor. Doğmadan önce geldiğim yer belli değil. Öldükten sonra da ne olacağım belli değil. Belki de belli ama ben daha o bölüme gelemedim o da ayrı bir konu. Dünya dilindeki sayfa sayısı belli.

Bu kadar sayfaya basit bir hikâye de sığabilir, kelimelerin derinliğine göre muhteşem bir edebi eser de.

Akışı sağlayan şey kahramanın algısı. Bir nevi halüsinasyon yeteneği. Önce içinde bulunduğumuz mekân, sonra zaman ardından da insan başta olmak üzere diğer canlıların tasarlanması gerekiyor.

Biz hiçbir zaman bizim dışımızdaki gerçekliğe ulaşabilecek kapasite de olamadık. Galiba tasarımımız buna uygun değil.

Fakat muhteşem beynimiz sayesinde kendi hikayemizi yazıp, gerçekliğimizi yaratabiliyoruz.

Evrimleşme sürecinde de beyin çok hızlı bir şekilde gelişiyor, nesiller arasındaki makas açılıyor.

İşte yeni nesil beynin bu yapısını keşfederek halüsinasyonu bir üst mertebesine çıkarıyor. Bizim için beş duyu  çok önemliyken onlar bu kısmı es geçmeye hazırlanıyor. Tahminen bir süre sonra bedeni de aradan çıkaracaklar. Nasıl yapacaklarına şimdilik aklım ermese de yapabilirliklerine eriyor. Dünya ile beyin arasındaki gereksiz şeyleri ortadan kaldırıp doğrudan sinyallere geçecekler herhalde. Bu konuda beyin fırtınası yapmak bile çok korkutucu geliyor bana.

İnanıyorum ki ne yaparlarsa yapsınlar hikaye hep kalacak. Oğlum bana dijital hayallerini anlatırken ben de ona masallarımı  anlatıyorum ve ikimiz bir noktada daireyi tamamlayıp artırılmış gerçekliğe ulaşıyoruz. Ejderhalardan öte gerçeklik mi var şu dünyada.          

Bir yanıt yazın