Son yıllarda insanı en çok cezbeden şeylerden biri bilginin çokluğu ve kolay ulaşılabilirliği. Bu öyle bir göz kamaştırıyor ki eylemin ardını görünmez kılıyor. İnsan ne yapacağını bilmeden, düşünmeden devamlı toplamaya çalışıyor. Kendi çabalamasa bile bir şekilde bilgiye maruz kalıyor.
Oysa olay sadece bilgi sahibi olmak değil. Olay düşünebilme kabiliyeti. Gereken, topladığı bilgiyi doğru şekilde sentezleyebilmek ve ortaya farklı bir bakış açısı çıkarabilmek. Ardından da o açıdan bakıp, gördüklerini yorumlayabilmek. Bir insanın bunu yapabilmesi için önce bilgi toplamayı öğrenmesi gerekiyor. Doğru veya yanlış diye değerlendirmek sağlam bir zemin ister. Bundan önce işine yarayacak ya da yaramayacak bilgiyi ayırt edebilmeli. Sonra onları öyle düzenli yerleştirmeli ki her an kullanıma hazır olsunlar. Aksi takdirde zihnin çöplüğünde çürür giderler. Kalan artıklarıyla da temizleri kirletirler. Peki düzenli yerleştirmek ne kadar kontrol dahilinde? Her an kullanıma hazır olması olası mı? İşte bu sistem çağrışım mekanizması ile çalışır. Biz herhangi bir bilgiyi çağrışımla aktif hale getiririz. Bunu da çoğunlukla “Soru” butonuyla yaparız. Bilginin kaydedildiği yer ve etiketi çok önemlidir. Bu ise ancak bilinçli öğrenmeyle sağlanabilir. Yani farkındalıkla, isteyerek, ihtiyaç dahilinde toplamak gerek. İşte o zaman zihnimdeki bilgiyi konumlandırabilirim. Ona benzer bilgilerle bağlayarak kaydedebilirim. Bu, zamanla bir düzen oluşturur. O bölgede gezinirken de ya elime gelir ya da gözüme ilişir. Buna da biz çağrışım deriz.
İnsan bu şekilde sahip olduğu bilgileri birbiri ile kombine ederek, kıyaslayarak, harmanlayarak yeni anlamlar üretir. Bir diğer değişle bakış açısı edinir ya da yaşamı değerlendireceği bir birim elde etmiş olur. Böylece karşılaştığı olay, durum veya insanlarla ilgili çok daha geniş, esnek ve farklı değerlendirmeler yapabilir.
Hocamın güzel bir sözü vardır: “ Bir taraf olmaktansa bi-taraf olur her şeye şüpheyle yaklaşırım.” Bu şekilde daha özgür görebilir insan.
Uzaktan bakabilmek ancak yargılardan, biliyorum dürtüsünden uzaklaşarak mümkün olabilir. O zaman yaşamı zihindeki bilgilerle yorumlama ve değişken bir formda yaşayabilmek daha kolay ve keyifli olur.
Gerçeği görmek mümkün değildir. İnsan sadece kendi gerçeğini yaratır ve kabul eder. Bunun temel nedenlerinden biri kelimenin soyut ve yorumlanabilir bir konumda olmasıdır. İnsan’ın gerçeği kendi bağlamında sahip olduğu bilgilerle vardığı sonuçtur. Etrafına bakınır, kıyaslama yapar, kendince doğruluğuna kanıt arar. Çoğunlukla da, farkındalığını, kendisiyle aynı sonuca varanlardan yana kullanır. Böylece gerçeğe tam anlamıyla ulaşmış olur. Vardığı güven duygusu tatmindir.
Diğer taraftan “Gerçek” denilen şeyin her zaman şüpheyle yaklaşılması gereken bir kavram olduğunu algılamak yüksek bilinç gerektirir. Bu bilince sahip insanlar tek sonuç üzerinde durmaz, genel yargılara pek varmazlar. Her zaman şüpheyle yaklaşır ve açık bir kapı bırakırlar. Bu da onların spiral bir platformda genişleyerek ilerlemelerini sağlar. Bu insanı konfor alanından çıkmaya zorlasa da, sosyal ilişkilerinde ki seçiciliği artırsa da her daim kaliteli ve anlamlı bir hayata götürür.
Bilginin elde edilmesi, işlenmesi ve yaşamda kullanılabilir şekle getirilebilmesi bilgelik ister. Ancak zihinsel özgürlüğe sahip olabilen insanlar bu bilge yaşama ulaşabilir.
30/11/2023