Deyyan

Artık başlayalım diyorum. Son birkaç aydır hayatın sıvı halindeydim ama artık bir miktar durulmanın zamanı geldi. Hayatın akışındaki hallerini fark edebilmek, takip edip içine girebilmek oldukça rahatlatıcı.

Uzun süredir kağıt kalem kullanmıyorum. Diğer taraftan yazmayı da hiç bırakmadım, bırakamam da. Hatta bu aralıkta o kadar çok şey yazdım ki, bazen ben bile okumaya yetişemedim.

İnsanın kendi katmanları arasında hareket edebilmesi sahip olduğu en büyük özgürlük. Özellikle zihinsel ve psikolojik, daha doğrusu duygu-davranış yelpazesinde gezinebilmesi. Bunu; farkında olarak, keyif alarak, kontrol ederek, edemediği yerde kendini salarak yapabilmek yaşam oyununda bir üst kademeye çıkabilmektir bir nevi.  

Çoğu zaman düşündüğüm bir konu vardır, hatta bu sadece benim değil çoğu uzmanın da temel sorularından birsidir. “Hayattaki bütün rollerinden çıktıktan sonra bana kendini anlat!” Bunu dediğin zaman insanlar kalakalır. Anne, baba, evlat, kardeş, çalışan, komşu, arkadaş, dost vs taktığımız yüzlerce maske var. Gece olduğunda ve hepsini çıkarıp dolabına kaldırdığında, uykuya geçmeden hemen önceki halin, en çıplak hal. Çoğu insanın uykusuzluk çekmesinin en büyük nedenlerinden biri de bu çıplaklıktan korkmasıdır belki, kim bilir? Sahip olduğu bedenin içindeki ruhu tanıyamamak kimin için korkutucu olmaz ki?

Oysa bu ruhu gerçekten tanısan ne mucizelerle karşılaşacaksın. İşte o zaman, dışarı sandığın dünyanın aslında içerisi olduğunu anlamak  sahip olacağın en büyük güç olacak. Yaşadığın iyi-kötü bütün duyguların renklerini görebilmek, kelimelerin birbiri üzerinden yuvarlanarak zihninde kurdukları akrobasi gösterisini izlemenin keyfine bir varabilsen hayata bakışın bile değişebilir.

En büyük yanlışlardan birisi, taktığımız maskelerle büründüğümüz rolleri kendimizle karıştırmamız. En dış katmanda yaşadıklarımız, ruhumuzun farklı kombinasyonlarda sergilediği bir sahne oyunu gibi. Bu kombinasyonların içerisinde; farklı kimlikler, roller, duygular, davranışlar düşünceler mevcut. Bunların hepsi değişken, akışkan ve öngörülemez etkenler. Farklı formüllerle bir araya gelmeleri ise senin yirmi dört saat içerisinde, doğum ve ölüm arasında sahneye koyduğun bir gösteri.

Seyirci kim? Yine sen olabilir misin?

Biz, çoğu zaman, üst bilinçte yaşadıklarımızı gerçek olarak algılayıp, referans kabul ediyoruz. Oysa bu buz dağının sadece görünen kısmı. Senin farkında olmadığın alt kısım, asıl hayatının yükseldiği platform.

İşte katmanlarına ulaşmanın yolu o alt kısmın farkına varman ile başlıyor. Kolay mı ? Asla!  Çünkü her insanın prosedürü şahsına münhasır.

Peki bütün bunlar gerekli mi? Bu çabaya değer mi? Bence gerekli değil ama göze alırsan değer.

Bazı insanların mizacında farklı bir mekanizma vardır. Her insanın mayasında bulunan anlam bulma çabası , bazılarının hamurunu çok kabartır. Hayatları boyunca bunun peşinde koşarlar. Kimi sanatla yapar, kimi ilimle, kimi bilimle. Bunların hiçbirini yapamayan ama diğer taraftan da içini gıdıklayan bu varoluştaki anlam dürtüsüne de karşı koyamayan insanlar da kendilerinden  çıkar yola. Kendini keşfettiğinde daha mutlu yaşayabileceklerini sanırlar. Yolun sonunda da mutluluk kelimesinin içindeki boşluğun yankısıyla çarpışırlar. Kimi o noktada kaybolur kimi ise yok olur. Aynı gibi görünse de bu ikisi birbirinden çok farklıdır.

İşte kendine yolculuğun bileti sadece bu tür insanlara kesilir. Diğerleri kendi kurdukları denge ve buldukları bir anlam içerisinde yaşar giderler. Şöyle bakınca en temizi de bu gibi.

Yaşamda doğru yanlış yok. Her şey, sen iste ya da isteme bir denge içerisinde, yaratılışa ait düzende. Önemli olan senin bu düzen içerisinde yerini keşfetmen. Öyle ya da böyle… Var olmak aşaması çoktan aşıldı, artık farkındalık aşamasına geçmek lazım.

Bir yanıt yazın