Ben daha çok yazarak düşünen insanlardan biriyim. Serbest düşüncede zihnim çok fazla atlama yapıyor ve herhangi bir konuya odaklanmakta zorluk yaşayabiliyorum. Yeri geliyor bu da işe yarıyor tabi, özellikle yaratıcılıkla ilgili çalışmalarda veya beyin fırtınalarında sağdan soldan gelen her şeyi ortaya yığabilmek ve ardından onların arasında bağlantı kurmaya çalışmak ciddi bir zihin cimlastiği oluyor. Diğer taraftan ise ortalığa dağılan düşünceleri toparlayamama ihtimali de söz konusu. Hele kısıtlı bir zamandaysan veya birileriyle sohbet içerisindeysen bir noktadan sonra uçup gidebiliyorsun. Seni gerçekten yakından tanıyan ve seven insanlar bunu biliyor ve ayak uydurabiliyor. Yeni tanıştıkların ise çözmeye çabalayıp bir süre sonra değişik bir düşünce yapısına sahip olduğunu söyleyerek uzaklaşıyorlar. Senin mi anlatamadığını yoksa kendilerinin mi anlayamadıklarını çözemiyorlar. Karşındaki kişiyle, ona uygun konuları, onun anlayabileceği dilde konuşabilmek çok farklı bir meziyet. Bunu yapabilenlere zaten iyi konuşmacı diyorlar.
Bazen de düşüncelerim üzerinde sesli düzenleme yapmam gerekiyor. Bu huyumu fark edemediğim zamanlarda iletişim açısından sorunlar yaşıyordum. Sonra kendi düşünce tarzım üzerine yoğunlaşıp yavaş yavaş çözmeye başlayınca bunu fark edebildim. Yoğun okumalardan sonra veya ciddi konularda araştırma yaptıktan sonra ip yumağına dönüşmüş bilgi ve düşüncelerimi yazarak bir yere varamadığımı gördüm. İp yumağını çözebilmek için farklı uçlardan çekiştirmek gerekiyordu. Seslendirme yapmak bir nevi düşünceleri görselleştirmek anlamına geliyordu. O zaman ayıklaması ve düzenlemesi daha kolay oluyordu. Bunun için en yakın arkadaşlarımdan birini not defteri yaptım. Zihnim yoğun olduğunda ve bir şeyleri yakalamaya çalışırken telefon açıp konuyla ilgili bütün tez ve anti tezlerimi ortaya döküp, konunun dağılmaması için başka konuya girmeye pek izin vermeden, hatta bazen onun konuşmasına bile izin vermeden telefonu kapattığım oluyor. Sonrasında çok gülüyoruz tabi buna.
Zihnim hiperaktif mi? Ben de DEHB mi var bunu bilemiyorum, çok da merak etmiyorum zaten. Çözüme ulaşabilmek için her seferinde problemlerin etiketlenmesi gerekmiyor.
Benim asıl üzerinde durduğum şey düşünce tarzı. İnsanlar nasıl düşünüyor ve ben nasıl düşünüyorum? Bu insanın kendine olan tanışma yolculuğunda olmazsa olmazı.
Zihnim bilgiyi nasıl alıyor, nasıl işliyor, bunları duygularla nasıl bağlıyor ve nasıl kaydediyor. Yaratıcı düşünme tekniğim ne? En önemlisi problem çözme tekniğim ne kadar güvenilir? Düşünce şeklime dayalı nasıl iletişim kuruyorum? Kendimi nasıl sakinleştiriyorum? Yaralandığım zaman nasıl onarıyorum? Hatalarımda kendimle yüzleşirken nasıl düşünüyorum? İçimdeki sesler kimlere ait? Egom, süper egom, benliğim, kendiliğim, arketiplerim, ebeveynlerim…
İnsanlar belirli bir yaşa kadar yaşadıkları deneyimlerle farklı duygu ve düşünce stratejileri üretiyorlar. Sonra bunlar içeride bir sisteme bağlanıyor ve hayatta kalabilmek, sağlıklı ve güvende yaşayabilmek için otomatiğe alınıyor. Bir süre sonra nasıl düşündüğünü düşünmeye gerek duymadan hayatına devam edebiliyorsun.
Fakat bazı insanlar çeşitli nedenlerden dolayı bu konuda biraz daha meraklı olabiliyor. Özellikle de yaşanan ciddi psikolojik problemlerden sonra, daha kaliteli yaşam istendiğinde, psikoloji veya felsefe gibi ilimlere merak arttığında, ikili ilişkilerde yaşanan ciddi sıkıntılardan sonra vs. Bu tür durumlarda bazı insanlar bir an durup kendilerini sorgulamaya başladıklarında ilk baktıkları yerler duygu ve düşünceler oluyor.
Sonra baktıkları yerde çok da kontrol edemedikleri işletim sistemlerinin olduğunu görüyorlar. Neyi neden yaptıklarını düşünmeye başladıklarında bunların bir kısmına yanıt verirken bir kısmından bihaber olduklarını anlıyorlar. Ondan sonra yavaş yavaş düşünce sistemlerini çözmeye başlıyorlar.
Bu insanın hayatını sağlıklı geçirebilmesi için çok etkili bir adım. Düşünce ağını gözlemledikçe kendini tanıyor, kendini tanıdıkça gerçek benliğine yaklaşıyor. O zaman ilişkilerinin boyutu ve sosyal yaşamı değişmeye başlıyor.
Düşünce yapısı yaşla, çevreyle, deneyimle, kültürle evrilen bir sistem. Kendi içerisinde bir dinamiği var. Bu nedenle bu çalışmanın sonunda insan asla “Ben çözdüm bu işi, böyleyim işte” diyemiyor. Daha çok temel olmuş, kemikleşmiş iskelet yapıyı çözüp onun üzerinden hareket eden mekanizmayı anlıyorsunuz. Daha hızlı çözümleme yapabiliyorsunuz.
Benim bu iş için kullandığım tekniklerden birisi de bilinç akışı ile yazma tekniği. Bu aldığım birçok derste hocalarımın kullandırdığı ve gerçekten de etkili bir teknik. Tabi benim için yazmak konuşmak kadar elzem bir davranış olduğu için çok işe yarıyor. Belirli bir süre tutup elimde kalem hiç durmadan, bilinç seviyesinde düşünmeden, aklıma gelen her şeyi saçma demeden ve geri dönüp okumadan yazmak. Bir nevi kusmak gibi de geliyor bana.
Zihnin olmadık ve birbiriyle alakasız onlarca şeyi nasıl birbirine bağladığını görünce, her seferinde şaşıp kalıyorum.
Düşünceler siz onları kontrol etseniz de etmeseniz de devamlı hareket halindeler. Onların çalışma şeklini anlayıp, yönetebilmek zamanla gelişebilecek bir beceri. Gördüğüm kadarıyla bu beceriye sahip olmak yaşam kalitesini ve başarı oranını bir miktar yukarı çekiyor.
Bunların dışında herkes için geçerli değil tabi ama bana eğlenceli geliyor. Merak ediyorum. Bunun üzerine okumaktan, düşünmekten, uğraşmaktan ayrı keyif alıyorum. Eğlenceli bir oyuna benziyor.
Bu yazıyla birlikte düşünceler konusundaki düşüncelerimi de yazarak düzenlemiş oldum.