Gecenin karasına yazıyorum içimde olan bitenin hepsini. Kendimi bildim bileli bir derdim var, havanın rengiyle. “Hayatını gündüze yazacaksın, geceleri satır arası boşluk bırakacaksın.” dedilerse de ben bir türlü beceremedim. Gündüzleri saklanmak için karanlık aradım, geceleri rahatladım.
Karanlığı yaran bir mum alevi, hafif bir müzikle yönetimi ele geçirdim. Bütün uyuyanlar halkım oldu. En iyi uyurlarken anlaştım zaten insanlarla. Bağırdım, çağırdım, isyan ettim, yeri geldi sevdim, sevildim. Bedenleri istirahatteyken ruhlarıyla görüştüm. Onlar rüya sandılar, gerçekle hayali karıştırdılar. Zaten sorun da orada ya; bedenleri ayağa kalktı mı yoldan çıkıyorlar. Kayboluyorlar. Akşama kadar güneşin ışığıyla savaşıyorlar. Ben sevmem savaşı.
Gündüzleri giyerim siyah bir kıyafet, gezerim sessizce. Dokunmam kimseye, pek sesimi çıkarmam gördüklerime. Sadece izlerim. İlgimi çekenleri, geceye taşımak için not ederim. Bazen benim gibilere rast gelirim. Gececiler, biliriz birbirimizi. Hava kararmaya başladı mı tebeşirlerin tozu yayılır. Sessizlikte ise hışırtı sesleri artık iyice duyulur. Gündüz akıllarına sakladıkları, gece nefesleri ile çıkar ortaya. Renk renk nefesleri gece kaçmaya çalışan ruhlarını yakalar. Pek severim bu şöleni. Yarı gerçek, yarı rüya bir sürü hikaye. İşte benimki de bunlardan birisi.
Karanlığın dilini öğrenmek yıllarımı aldı. Kaç gece uykusu ziyan oldu. Yalnızlık ise cabası. De ki: “Bu eziyeti niye çektin?” “Neden olacak, normal dili konuşamadığım için.” Diğerlerinin gördüğünü, duyduğunu anlayamadığım için. Gündüz dünyasına dahil olamadığım için bir nevi mecbur kaldım. Sonra da çok sevdim bırakamadım.
Karanlığın dilinde yazılanlar ayrı bir parlar benim gözümde. Tebeşiri elime aldım mı hışırtıyla toza karışır aklımdakiler. Yazarım, içimi boşaltırım, ardından gün doğumuyla uçuverir bütün kalbimin sıkıntısı. Kaybolur aklımın kaşıntısı. Güneş temize çeker her şeyi.
Gececilerin yazdıklarını her yerde tanırım. Karanlığın dilinde kelimeler daha bir endamlıdır. Sakin sakin yerleşirler satırlara. Ne bir yere yetişme, ne de bir şeyler anlatma çabaları vardır. Önce sahiplerine selam verirler, sonra kalan aleme. Işık kelimeleri gibi yukardan akmazlar. Derinlerden usulca yollarını bulurlar.
Yıllardır her akşam, hava kızıldan karanlığa çaldı mı çıkarırım tebeşirleri. Demlene demlene dökerim içimdekileri. Ben ay ışığında yazar, satır aralarını güneşe bırakırım.