Deyyan

 

Kendinle konuştuğun iç sesine hiç dikkat ettin mi?

Kendin üzerinde, bilinçaltı ile çalışırken fark ediyorsun iç sesini ve içindeki diyaloğu. Tabi varsa bir diyalog. Kim bilir belki bazıları için o ses hayatında kontrol sağlayan başka birine aittir. Belki bazı insanlar o sesi yok sayıyordur ve ayrıştırmıyordur. Kimileri o sesi sadece düşünce olarak nitelendirip altyazı okuyordur. Bunları ve buna benzer farklı algıları tam bilemiyorum ama inanılmaz merak ediyorum.

İnsanlar kelimelerle düşünür diye varsayarız. Çünkü aksini pek canlandıramıyoruz. Bu nedenle kelimeler hayatımızda sandığımızdan çok daha önemli . Kimbilir kelimelerimiz olmasaydı duygularımızın farkına nasıl varabilir, onları kendimize nasıl anlatabilirdik. Kelimeler ve kavramlar, anlamak için, anlaşmak için olmazsa olmazlar…

İnsanın, zihinsel olarak içinde yaşadığı platformu algılayabilmesi  ve diğer insanlarla iletişim kurabilmesi için kavramlara ihtiyacı var. Eğer ortak noktalarda eşleşemezse iletişim kuması imkansız olur. Siyaha hepimiz siyah beyaza da hepimiz beyaz diyemezsek bile bir şekil gride buluşmak zorundayız. Yani, tam hedef noktalar olamasa bile, belirli opsiyonlarla bazı noktalar belirlemiş ve bunlara da kavram demişiz. Kavram, kavramak, algılamak, anlamak… İşte İnsanın bu ortak kavramları da ister istemez sembolleştirmesi ve belirli bir düzende kategorize etmesi, çoğaltması, düzenlemesi  gerekmiş. Aynı zamanda var oluşuyla paralel sürekliliğini sağlayabilmesi için de, bir nevi  yaşayabilir bir organizma haline getirmesi gerekmiş. Hayattaki her şey ihtiyaçla doğar ve gelişir deriz ya işte ‘Dil’ dediğimiz, bizi hayatta tutan, cansız canlı da masalın bu noktasında olaya dahil olmuş. Ki bu dil konusuna kaç ömür verilmiş…

Neyse konuyu çok uzatmadan, zamanın birinde, bir şekilde kelimelerimiz oldu. Kimi çoğalıyor, kimi değişiyor, kimi ölüyor ama sonuçta bizimle birlikte yaşıyorlar. Hem de ta içimizde.

İnsan kelimeleri  kullanmadan hissedilebilir ama tarif edemez. Peki kelimeler olmadan düşünülebilir mi?

Bu soru bir kenarda dururken: herhangi bir duyguyu hissettiğimizde nedenini, sonucunu, şiddetini, içeriğini düşünmeden ve kelimeleri devreye sokmadan kendimize nasıl anlatabiliriz? Duygularımızı nasıl algılayabiliriz?  Yani iç dünyamızda yaşadıklarımızı, üst bilincimizle nasıl paylaşıyoruz? Bunları paylaşmak için, iç sese ihtiyacımız var.

O zaman en başa tekrar dönüyoruz ve kendinle konuştuğun iç sesinin ne kadar farkındasın? Bu sesin tonu, şivesi, içeriği ve şekli nasıl? Duruma göre nasıl değişiyor? İç diyalogların, duygularına göre yani şevkat, kızgınlık, suçluluk durumlarında nasıl değişiyor. Sessiz ses tonlamasını nasıl yapıyorsun?

Sanırım bu soruların cevapları kendimizle ilişkimizi irdelemek ve anlayabilmek açısından bize fikir verebilir diye düşünüyorum.

Tabi ki bunlar, alanında profesyonel kişilerce biliniyordur, yorumlanabiliyordur, mutlaka akademik açılımları ve formları vardır fakat hepimizin bunları bilmesi mümkün değil. Bilemesek de alaylı olarak, el yordamıyla bir şeyleri çözemez miyiz?

İnsanın kendiyle çalışması gereken alanlardan birisi de iç sesi diye düşünüyorum.

 

Bir yanıt yazın