Deyyan

Masamın üzerinde boy boy rubik küp, aklımda deli sorular, hafif melankolik bir ruh haliyle aldım kahvemi oturdum masama. Aldım kahvemi dediysem atlamayım orayı, önemli çünkü. Otomatik kahve makinem bozulduğu için eski usül ocak başında yaptım kahvemi. Tabi burnumda kokusu, kahveyle bakışırken, zihnim boş durur mu?

“Çok içtiğim için, kahve makinesinin bozulması mekanik mi, yoksa evrenin bana dur şeklimi acaba? Evet bu aralar arttı iyice. Bir an önce masama oturmazsam aklımdakiler uçup gidecek kahve içmem şart mıydı? Ama bu koku da ayrı bir şey ya! İşte teknoloji bizi hızlandırırken bu keyfi ve anları kaçırıyoruz. Çocuklar uyanmadan ve bu ruh halimden çıkmadan yazabilseydim çok güzel olacaktı ama emin değilim. Sessiz olursam az daha uyurlar herhalde. Gerçi bu saate kadar uyuyunca gece oturuyorlar, bilemedim hangisi daha kötü. Ben onlardan önce sızıyorum ya ne oldu bana anlamadım. Köpürmeye başladı, cezve de büyük gelmiş galiba, alsam mı? Yok ya baksana kahve nasıl demlendi, kesinlikle makinenin yaptığından daha lezzetli bu. Ah bir de közde olsaydı, gerçi pişene kadar akşam olurdu ama onun da tadı bir ayrı. Hop aldım koş masaya”

Diye devam eden zihinsel sohbetler. İşin ilginç yanı bir taraf sohbet ederken diğer tarafın onu izlemesi ve kaydetmesi. Bunu her an yapmıyorum tabi, yazmak amaçlı da yapmadım ama dinlemeyi seviyorum. Bazen çok komik şeyler çıkıyor, bazen de belirsiz tarafların tartışmaları. Hatta bu tartışmalara müdahale edince, benimle birlikte ses üçe çıkıyor. “Benimle birlikte” cümlesi de komik oldu burada. Diğerleri kim ki?

Bu zihinsel seslerle uğraşan tek ben değilim tabi. Farklı disiplinlerde inceleniyor ve kullanıyor. Örneğin edebiyatta bilinç akışı tekniği ile yazmak deniyor.  Psikolojide ayrı inceleniyor. Bu içerdeki kalabalık üzerinde  Jung çok duruyor mesela. İşin ucu anima ve animus’a kadar gidiyor. Nlp de parçalarımız diye adlandırılıyor.

Bu sesleri kullanmak bilinçaltına geçiş için kullanılan en kolay tekniklerden birisi. Onları dinlemek insanın kendiyle yüzleşmesini ve daha iyi tanımasına olanak sağlıyor. Genel anlamda insanların kabataslak düşünce deyip geçtiği ama işin aslının o kadar da basit olmadığı bir dünya burası.

İçeri bakmak her zaman için dışarıyla uğraşmaktan daha zor olmuştur. İnsanın uğraştığı en büyük derdi kendisidir çünkü. İçerideki arkadaşlar yeri gelir gaz verir olmayacak işlere sokarlar seni, yeri gelir çelme takar yolundan ederler. Sen dönüp de bunun nedenini araştırmazsan haybeye debelenir durusun.

Bu sesleri dinlemeyi öğrenmek lazım. Masal eğitimlerinde Judith bunun 6-7 dakikalık yazı egzersizleri ile yaptırırdı. Çok da eğlenceli olurdu. Herhangi bir kelime verir, tabi dersin konusu gereği bunlar masal sembolleri olurdu daha çok, sonra kronometreyi ayarlar ve beklerdi. Kurallar basit: bu sürede aklına geleni olduğu gibi yazacaksın, kalemi asla kaldırmayacaksın, durup düşünmeyeceksin ki burası önemli. Durup düşündüğün anda üst bilince çıkarsın ve sesleri kaçırırsın. Tabi ki durup yazdıklarını okumayacaksın, yazarken mantıklı mantıksız diye yargılamayacaksın ve takıldığın yer olursa en son kelimeni tekrar tekrar yazarak devam et derdi. Görürsün ki bir süre sonra akmaya devam eder.

Dersin birinde “kuyu” sembolü üzerine yazdırmıştı ve yazdıklarımı okuduktan sonra ağzım açık kalmıştı. Bir kuyu  sembolü ile zihnimde kodlanan neler varmış meğerse.

Bu tekniğin benzerlerini sanatçılar yaratıcılıklarını artırmak için kullanıyorlar. Çünkü yaratıcılık alt bilince ve hatta kollektif bilince ulaşıldığı anda ortaya çıkıyor.

Tabi bu aynı zamanda bir çeşit terapi yöntemi. Psikologlar da bunun farklı versiyonlarını öneriyorlar. Üst bilinçte bastırılan korkular, kaygılar, düşünceler bu şekilde çok rahat ortaya çıkabiliyorlar. Ondan sonra da üzerinde çalışıyorlar. Hatta bazen çıkması bile yeterli oluyor farkındalık geliştiği anda problem ortadan kalkabiliyor.

Rüyalar da başka bir mecra ama şimdilik bu konuya hiç girmeyelim.

 Kahve makinemin bozulması beni buralara kadar getirdi. Oysa aklımda bambaşka şeyler vardı yazarak demlemek istediğim. Bir parçam bu yazıyı yazarken, diğer bir parçam o düşünceleri aldı bana nanik yaparak saklandı. Elim burada, gözüm orada, kaldım.

İşte hayatı böyle yaşıyoruz. Bilinçdışı, bilinç, ruh hali, duygular, mekanik yaşam, düşünceler gereklilikler dans edip duruyor.

Kahvem bitti, çocuklar uyandı, gün başladı.

Diğeri acaba nereye saklandı? İşin yoksa bu kargaşa da ara dur.            

Bir Yanıt

Bir yanıt yazın