Deyyan

“Mış” gibi yapmak bu dünyada hayatta kalabilmenin en kolay yollarından biridir. İnsan o kadar çok “Mış” gibi yapar ve oynadığı karakterle özdeşleşir ki sonunda kendini yitirir. Bu kaybın üzerinden bir süre geçince yitirdiğini de unutur ve üstüne yapışan karakterle “Mış” gibi hayatına devam eder.

Personalarımızla yaşarız biz. Maskelerimizle, rollerimizle. Bunun dışında çok fazla seçeneğimiz yok. Sistem basit. Hayatta kalabilmek için bir topluma ait olmak zorundasın ve gerçekten ait olabilmek için temel şartlarda uyum sağlayabilmelisin. İçerisinde fazla çeşitliliğin olduğu toplumlarda, uyum sağlamak o kadar da kolay değil. Bu nedenle uygun maskelere ihtiyacın var. Doğumundan sonra ailenin ve ait olduğun sosyal grupların da yardımıyla kısa sürede o maskeleri elde edersin. Makyaj yapar gibi değiştirir ve yaşam sahnesinde yerini alırsın.

Bu kötü veya iyi diye değerlendirilebilecek bir şey olamaz. Çünkü gerekliliktir. Kimileri  abartarak maske sayısını artırabilir, kimi ise bir iki tanesiyle kıyıda kenarda bir ömür geçirir.   

Bütün bunların yanında acaba kaç insan kendisiyle baş başa kaldığında bu maskelerden kurtulup aynada gerçek yüzünü görebiliyor. Maskeleri ile insanı güzel gösteren aynalar gerçek kimlikleri gösterebiliyor mu? Belki de gerçek kimlikleri gösteren özel aynalar vardır. Bunlar sadece zihin gücüyle çalışıyordur.

İnsanın kendini olduğu gibi, tek parça halinde bulması o kadar da kolay olmasa gerek. İş orada da bitmiyor ki. Bulduğunu olduğu gibi kabul edebilmek ve ardından onu koruyabilmek.

Ben bunu bazen kadınların yaptırdığı jel tırnaklara benzetiyorum. Kendi tırnaklarının üzerine istedikleri şekilde kalıcı tırnak yaptırıyorlar, sonra istedikleri desenlere boyuyorlar. Ellerine bakarak büyüleniyorlar. Gerçeküstü büyüler insanları. Belirli sürelerde de gidip bakım yaptırıyorlar çünkü alttaki tırnak hala yaşamaya devam ediyor. Onlar umursamasa da ben buradayım diyor. Ola ki bir gün bu tırnak maskesini çıkarmaya karar verirlerse sökülmesi gerekiyor. Sökmek kelimesi, çıkarmak kelimesinden farklıdır. Bağlantısı güçlü olmayan ya da karşılıklı dişli rızasıyla bağlanmış olanlar çıkabilir ancak. Diğerleri belirli bir güç uygulanarak koparılmak zorunda. Kopmak kelimesi…

Usta manikürcüler gerçekle jel arasında ince bir tabaka bırakıyorlar. O tabaka zaman içerisinde, hazır oldukça yavaş yavaş çıkıyor ve gerçek tırnağa en az zararı veriyor. Diğerleri ise zımparayla dalıyorlar söküm işine.

İşte insanın kendi dünyasında maskelerinden arınması da bir nevi bu işleme benziyor. Kimi çıkarıyor, kimi söküyor, kimi koparıyor. Usta olanı, gerçekle arasında bir tabaka bırakıyor. En alttakine sabırla ulaşıyor. Jel tırnaktan kurtulmak istemeyenlerin bir süre sonra gerçek parçaları çürümeye başlıyor. Çünkü nefes alamıyor.

İşte en önemli nokta bu; gerçek kimlik nefes alamazsa çürümeye başlar. Dışardan görünmese de içerden yavaş yavaş seni hasta eder.

İnsanın bu dünyada maske kullanmadan yaşaması mümkün değil. Bu noktada inatlaşanlar ister istemez bir süre sonra kıyıda oturmaya başlıyor. Hem görünmek istemiyor hem de maskeli çıkamıyor. Tüm arada kalıyor. Olan ile olması gereken arasında hep çelişki yaşıyor. Ne gerçeği yaşayabiliyor ne sisteme ayak uydurabiliyor.

Personalarla didişmenin bir anlamı yok. Onlar sahne kostümlerimizin parçası. Tek sorun onların altındakiyle iyi anlaşmak. Yüzleşmek, sevişmek…       

Bir yanıt yazın